Kurbağaları çok severim, seslerini de. Varlıkları yaşamın içindeki küçük ama son derece doğal varoluşları hatırlatır ki, varoluş başlı başına büyük bir olaydır.
Şimdi nereden geldik kurbağalara diyeceksiniz. Kış zamanı kenar köşede donan canlar, bahar gelince üstündeki ağır soğukluğu atıp canlanmaya başlar.
Ne bahardayız ne de yazda ama bir tevafuk gibi geldi ardı sıra yaşadığım tecrübelere denk düşen yaşama dair notlarım.
Radyo söyleşilerini dinlemeyi, dergi, kitap, gazete köşelerindeki hayata dair ufak hatırlatmaları gözden kaçırmamaya çalışırım. Tam olarak ne zaman not aldığımı hatırlamıyorum ama ufak bir hikâyeye yine büyük anlamlar saklamış olan bu kıssa, bana pek bir huzur verdi.
Kim bilir, belki size de iyi gelir.
***
Her sene baharı karşılamak üzere silkelenen kurbağalar, çok yüksek bir tepeyi hedef edinir ve oraya zıplamaya çalışırmış. Zaman içinde bir yarışa dönen bu eğlencelerini tekrar edecekleri vakit, yine yüksek bir tepenin etrafına toplanmışlar. Kendine güvenen cevvaller sırayla zıplamaya, hedefe yetişmeye çalışıyorlarmış. Senelerdir hedefe ulaşamayan ana-babalarının çaresizliğini aşmak isteyen sevimli zıp zıplar etrafta daha önceki denemeleri hüsranla sonuçlananların, “Yapamazsın, boşa uğraşma, senin zıpladığın yere benim dedem de zıpladı, zavallı kurbağacıklar, hiçbiriniz de başarılı olamayacaksınız” tezahüratlarıyla yarışa devam etmişler. Büyük bir hayal kırıklığı ve ümitsizlikle kurbağalar teker teker yarışı yarıda bırakıp, zıplamaktan vazgeçmişler.
Yine kimsenin kazanamadığı yarışta, sadece küçük bir kurbağa yarışa devam etmiş, her defasında başa dönüp tekrar zıplamış.
İki, üç, beş on ... Derken ; “Yeter artık uğraşma çocuk, olmayacak, senin ailenden daha yarısına gelen olmadı evlat”, diyenlerin sesi yükseldikçe yükselmiş.
Ve on birinci zıplama…
Koca bir sessizlik!
Yıllardan sonra bir küçük kurbağa o tepeye ulaşmış!
Tabi hayretler içinde kalanlar, “Nasıl oldu, nasıl yaptın, sen diğerlerinden de küçüksün” gibi sorular ardı arkasına sıralanmış.
Küçük kurbağadan ses yok.
“Harikasın! Neden diğerleri vazgeçtiğinde sen de vazgeçmedin, nasıl inandın başaracağına?”
Yine ses yok.
Anlamışlar ki küçük kurbağa sağır!
***
Sağırlık zor tabi ama kimi zaman bir küçük kurbağanın başarısını örnek almak için kulakları kapamak, kimi zaman etrafımızda olan bitenlere, enerjimizi, başarımızı, inancımızı ciddiye almayanlara, ‘yapamazsıncılara’ , kendi vazgeçişlerini omzumuza değersiz cümlelerle yükleyenlere karşı sağır olmakta yarar var.
Peki, “Bunların nasıl ayırdına varacağız, neye kulak vereceğiz, nasıl duyacağız?” diye sorarsanız da, “Kendi iç sesimize kulak vereceğiz, yüreğimizle dinleyeceğiz”, diyeceğim.
Eğer iyi duyabilirsek, iç sesimiz bize zamanında yol gösterecektir.
Çünkü her şeyin bir zamanı var. Zaman, belli bir mevsimi olmayan, kategorisi tanımlanmamış, katılımcısı belli olmayan büyük bir yarış. Bu yarışta kendi inancımızı, kendi gücümüzü keşfetmenin zamanını kaçırmayalım. Fırsatları, fırsatçıların eline teslim etmeyelim.
Kim ne yapmışlardan çok, ‘ben’ ne yapabilirime odaklanalım.
Vazgeçmek kaybetmektir. Mücadele ise her şey.
Vazgeçmeyelim…
Kesinlikle vazgecmeyelim unutmayalım ki hedefe ulaşmak için harcanan her değerli zaman bize baska şeyler konusunda da tecrübe edindirir.. ISLEYEN DEMİR PAS TUTMAZ.
Müge ATALAY ERSOY
19-01-2022 06:35